Yusuf_KAYA
TuRk_DüNAsıNdAn_KaReLeR - Şehirler
  Ana Sayfa
  İletişim
  Alfabeler
  Lehçeler
  Şiveler
  Önemli Bilgiler
  EN ÇOK SEVİLEN DERS
  => Şehirler

İRAN TÜRKLERİNİN MİLLİ İSTİKLAL MÜCADELELERİ,
KAŞKAYLAR VE HÜSREV HAN

1-) İran Türkleri Hakkında Genel Bilgiler.

İran Türkleri, büyük bölümü İran Azerbaycan’ında, Güney İran’da Şiraz ve çevresindeki Kaşkay bölgesinde ve İran’ın kuzeydoğusundaki Türkmen bölgesinde olmak üzere değişik bölgelerde yaşamaktadırlar. 17-18 milyon civarında bir nüfuslarının olduğu tahmin edilmektedir. Bu bölgelerdeki yerleşimlerin haricinde Tahran, Kum, Meşhed gibi büyük şehirlerde de 3 milyon kadar bir Türk nüfusun yaşadığı hesap edilmektedir. İran Türkleri başta Azeriler olmak üzere Kaşkaylar, Türkmenler, Gacarlar, Afşarlar, Şahsevenler gibi Türk topluluklarından oluşur.

2-) İran Türklerinin Bağımsızlık Mücadeleleri

İran Türklerinde milli istiklal fikri daima bulunmuş bu hususun gerçekleşmesi yolunda bir çok mücadele verilmiştir. İki defa milli devlet kurma başarısını göstermişlerse de bu devletler sürekli olamamıştır.


a) Şeyh Muhammed HİYABANİ Milli Hükümeti


İran’da ilk milli Türk devleti, Hamene'li (Abdülhamid oğlu Muhammed) Şeyh Muhammed HİYABANİ isimli bir kahraman önder tarafından Güney Azerbaycan’da “AZADİSTAN CUMHURİYETİ” adıyla kurulmuştur.
1.Dünya Savaşı esnasında Türklerin milli örgütlenmelerini temin maksadıyla Tebriz’de Azerbaycan Demokratik Partisi’ni kurarak çalışmalara başlayan Şeyh Muhammed HİYABANİ, 1917 senesinin Ağustos ayı sonlarında toplanan ve 48 delegenin katıldığı parti kongresinde, Merkez komitesi seçilmiş ve Azerbaycan Demokrat Partisi’nin bağımsız bir parti olduğunu ilan etmiştir.


Vüsuk’üd Devle’nin 1919’da İran’ı sömürge haline getiren anlaşmayı İngilizlerle imzalaması üzerine, Şeyh Muhammed HİYABANİ’nin liderliğindeki bu parti, Güney Azerbaycan’da bağımsız Azadistan Türk Devleti’ni kurmak için çalışmalarını hızlandırdı.
Silahlı bir isyan hareketi başlatan ve neticede galip gelen Şeyh Muhammed HİYABANİ, 7.Nisan.1920 tarihinde Tebriz’de, bağımsız Azadistan Türk Devleti’ni kurduklarını resmen halka ilan etti ve Milli Hükümeti kurdu.
Bu hükumet, beş ay yaşayacaktı ama bu kadar kısa bir süre içerisinde dahi bir takım hayati meselelerle ilgili kararlar çıkarıp uygulamaya koymayı başardı. Bir taraftan fabrikalar kurulurken diğer taraftan hastahaneler yapılıyordu. Türkçeyi resmi dil ilan edilerek bütün okullarda Türkçe tedrisatı başlattı. Kuzey Azerbaycan’dan ehliyetli öğretmenler davet edildi. Devletin güvenliği için Milli Ordu oluşturulurken halkın emniyeti için Polis Okulu açıldı.


Ancak, bu devlet, 11 Eylül 1920 tarihinde Muhbir’üs Sultane Hidayet’in hazırladığı hain bir plan sonucu, Tebriz – Alikapı’daki hükumet merkezi basılarak ele geçirilerek yıkıldı.
Bu sırada Şeyh Hasan Badamçı’nın evinde olan Şeyh Hiyabani, İran askerlerine teslim olmayı reddederek, son kurşununa kadar çarpıştı ve kahramanca şehit oldu. Türkler arasında hayatı ve mücadelesi bir efsane gibi anlatılan Şeyh Muhammed Hıyabani için tanınmış şairlerden Habib Sahir (1903-1985) bir mersiye yazmıştır. Güney Azerbaycan’ın bağımsızlığı uğruna hayatını hiçe sayarak şehit düşen bu kahraman (aynı zamanda bir din adamı olan) Türk liderini rahmetle anıyoruz.


b) Seyit Cafer Pişeveri Milli Hükümeti

1941’de Sovyet Ordusuyla Tebriz’e gelen Kuzey Azerbaycanlı şair ve yazarların buradaki gençlerin de katılımıyla başlattıkları Türklere yönelik faaliyetler ile kültür hayatını canlandırmaları neticesi özellikle Türk aydınları arasıda iyice güçlenen milli şuur, ikinci defa milli Türk devleti kurma teşebbüsü fikrini doğurdu. Pişeveri’nin liderliğinde, Azerbaycan Demokrat Partisi tarafından 1945 yılında Güney Azerbaycan’da Sovyet destekli bağımsız bir devlet ilan edildi. Hemen Milli Hükümet kuruldu. Bu hükümet de Türkçe’yi resmi dil ilan edip eğitim ve yayında Türkçe’nin mecbur olduğu yolunda kararlar aldı. Fakat, parti ve hükümet kademelerinin komünistlerle dolu olması ve açıkça Sovyet taraftarı bir tutum benimsemeleri sebebiyle bu devlet Türk topluluklarından rağbet görmedi ve güçsüz olduğu için de daha senesini doldurmadan 1946’da çok kanlı bir şekilde bastırılarak yıkıldı.

3-)Kaşkaylar

a)Yaşadıkları Bölge

Kaşkaylar, yoğun olarak İran'ın orta yerine düşen, Şiraz şehri ve daha güney kesimini de içine alan Vilayet-i Kaşkaî adı verilen bir idari bölgede yaşamaktadırlar. Bu bölgede başta Şiraz olmak üzere irili ufaklı 20 kadar şehir bulunmaktadır: Sipidan, Berucer, Semiron, Âbâde, Mordeşt, Lar, Cehrom, Füruzâbâd, Kazron, Mümesnâ, Behbehan, Keçseran, Dugonbedân, Ramhürmüz, Buşehr, Kongan, Deştsenan, Deşt-i Erjen ve Merudeşt gibi. Kaşkaylar, 500 yıldan fazla bir zamandır Şiraz’ı ve Basra Körfezi’nin doğu sahillerini kışlak, Hazar Denizi’nin güneyindeki Elburz Dağlarını da yaylak olarak kullanmaktadırlar.

b) Kaşkayların Sosyal Yapıları ve Milli Özellikleri

Elliden fazla aşiretin meydana getirdiği bir Türk topluluğu olan Kaşkaylar Caferi mezhebine mensupturlar. Tarım, hayvancılık ve halı dokumacılığı ile geçinirler. İlhan adı verilen bir bey tarafından yönetilirler. Kaşkaylar da İlhan’ın her buyruğu bir emir olarak telakki edilir. Kaşkayların kadınları da aynı erkekleri gibi maharetle silah kullanırlar.Bu savaşçı özellikleri sebebiyle 900 yıldan fazla bir süre İran’da hakimiyet tesis eden Türk Hanedanlıkları, Kaşkayları ülke içerisinde Farsların herhangi bir aykırı hareketine karşı bu bölgelere göndermek ve yerleştirmek suretiyle denge unsuru olarak kullanmışlardır. Kaşkaylar yarı göçebe, yarı yerleşik bir hayat sürmektedirler. Örf, adet ve törelerine bağlılıklarıyla meşhurdurlar. Bu sebeple, Farsların içinde dahi asimle olmamışlardır.

Şah İsmail (Hatayi) tarihi ve meşhur vasiyetnamesinde “Vatanın bir avuç toprağını bir avuç altından dilimizin bir kelimesini bir ölçü lal-i cevahirden üstün bildim. Her ikisinin, vatanımızın ve dilimizin ebediyeti için elimden geleni yaptım. Beni lanetle yad etmeyin. İyi ne yaptımsa onları devam ettirin, hatalarımı tekrar etmeyin. Size vasiyetim budur. Bir de eş’arım var. Eğer zevkinizi okşarsa, mezarımda bir miktar rahat olabilirim. Size üç emanet bırakmış eren atalar: DİLİMİZ, GAYRETİMİZ, VATANIMIZ.” şeklinde Türklere milli benliklerini nasıl koruyacaklarının yolunu göstermiştir. Bu ulu Türk sultanının vasiyetini İran’da en iyi şekilde Kaşkaylar yerine getirmiş denilebilir. Milli benliklerini ve savaşçı özelliklerini korudukları gibi, bulundukları yerlerde daima hakim unsur olmuşlardır.

c)Hüsrev Han ve Son Başkaldırı

Doktor Hüsrev Han Kaşkaylı’nın İran İslam Devrimi’nden sonra giriştiği milli devlet kurma teşebbüsü ise bilinen son milli başkaldırıdır. Henüz 21-22 yaşlarındayken 2. Dünya Savaşı sırasında, Kaşkaylara önderlik etme görevini üstlenen Hüsrev Han, büyük bir Türk kadını olan anasının da yardımıyla başta İngiliz işgalcilerine ve zamanın İran Hükümeti ile bu hükümette görevli komünist bakanlara olduğu kadar Sovyet kuklası komünist TUDEH Partisi’nin Şiraz ve havalisinde hakimiyeti ele geçirme hareketine karşı da büyük ve şerefli bir mücadele başlatmış ve bunların hepsinde de başarılı olmuştur. Bu arada İran’ın meşhur başbakanı Musaddık’ı da ölüm mangalarının elinden alarak idam edilmekten kurtarmıştır. 1963 yılında İran Şahı Rıza Pehlevi’nin “Ak devrim” adı altında başlattığı ve aslında İran’da yaşayan bütün Türk boylarına ait verimli toprak ve yaylakların Türklerin ellerinden alınarak Farslara verilmesini hedefleyen “Topraklandırma Planı”na ilk önce Hüsrev Han karşı çıkarak başkaldırı hareketini başlatmıştır. Sonu binlerce ölü ve yaralı vermekle bitecek olan bu mücadelede İran’ın tanklı, toplu askeri imha harekatına karşı cesaretle koymasını bilmiş büyük bir komutandı.

Bir darbeyle ele geçirdiği İran Şahlığı’na başlar başlamaz müthiş bir Türk düşmanlığı ve aşırı bir Fars milliyetçiliği politikası gütmeyi şiar edinen Pehlevi, saltanatı boyunca Türklere olmadık zulmü reva görmüş, dilleri, kanları ve benlikleriyle İran Türklerini ortadan kaldırmayı amaçlayan bir asimilasyon planını, olanca vahşeti ile kanlı bir şekilde uygulamıştır.

Ondan sonra yerine geçen oğlu Rıza Pehlevi de babasından geri kalmayarak başta sınır görüşmelerini engellemek ve Türkçe konuşmayı yasaklamak gibi bir çok baskı ve zulüm yapmaktan hatta Kaşkaylar gibi göçebe aşiretleri parçalayıp mecburi ikamet şartıyla çeşitli şehirlere dağıtmaktan zevk almıştır. SAVAK işkenceci ve cellatlarının elinde binlerce milliyetçi Türk aydını ve Türk liderleri can vermiş, binlercesi de sakat kalmıştır.
İran Şahı’nın İslami bir devrimle alaşağı edilmesinden kısa bir süre sonra, o güne kadar Türklere dayanarak bu hareketi yürüten mollalar, Kaşkayların daha ilk günden gelerek “yeni hükümete yardımcı olacakları” bildirmelerine rağmen, her şeyi olduğu gibi Türklere de verdikleri sözleri unutarak ve Şahtan kalan dejenerasyon ve asimle planlarını Türkler üzerinde uygulamaya aynen devam ettiler. Dolayısıyla bu birliktelik fazla devam etmedi.
Mollaların, Türklerin mecliste temsil edilmelerini önleme hareketine girişmeleri üzerine Hüsrev Han, tekrar İran Türklerinin başına geçti. Devrimden sonra gidilen seçimlerde yapılan bütün baskı ve engellemelere rağmen Şiraz’dan milletvekili seçilmeyi başardı. Fakat, Firuzabad yakınlarında Devrim Muhafızları ile Kaşkaylar arasında çıkan bir silahlı çatışmadan hemen sonra Humeyni’nin bizzat Hüsrev Han hakkında “Türkiye ve Amerika hesabına casusluk yaptığı ve rejim aleyhtarı olduğu” yolundaki suçlaması sebebiyle meclisten atılır.

Fars milliyetçiliğinin İslami bir kisve altında ülkede hakim kılınmasından başka bir şey olmayan yeni dikta rejiminin hedefi temsil haklarını da ellerinden alarak İran Türklerini sindirmek ve dini propaganda yoluyla inanç istismarı yaparak asimilasyonun yeni bir şeklini denemektedir.

Artık yeni bir mücadele başlıyordu. Türklüğün var olma ve insanca yaşama savaşında başı yine Hüsrev Han çekiyordu. Hüsrev Hanı’ın emri ile bütün Kaşkaylar bir anda ayaklandılar. Silahlı mücadele başladı. Durumun vahametini gören devrin başbakanı Beni Sadr araya girerek mollaların Hüsrev Han hakkında ileri sürdükleri iddiaları delilleriyle çürütüp bunların yalan yanlış ithamlar olduğunu ortaya koyarak savaş ve iç karışıklıklar sebebiyle güç durumda olan devleti kurtarmak maksadıyla çatışmaları bitirdi.

Hüsrev Han serbest bırakılmıştır. Günlerce devrim muhafızları ile çatışan Kaşkaylar silahlarını gerektiğinde tekrar kullanmak üzere kaldırırlar. Hüsrev Han rejim güçlendiğinde bu defa Türklüğü yok etmek üzere bütün kuvvetiyle üzerilerine geleceğinin şuurunda olan basiretli bir insandır. Bu düşünceyle Türk birliğini sağlamak ve milli bir devlet kurarak istiklalini ilan etmek üzere harekete geçer. İstiklali sağlamak için Humeyni diktasına karşı Şii-Sünni farkı gözetmeksizin bütün Türk boylarının birleşmesini temin etmek üzere yine büyük bir dava adamı olan General Muhtar Karabağ ile birlikte Azerbaycan-Türkmen ve Kaşkay Türk boyları Milli Kurtuluş Hareketi’ni yürütmek gayesi ile Milliyetçi Müsavat Partisi’ni kurar ve partinin genel başkan yardımcılığını üzerine alır. Partinin kurulması ile Caferi mezhebine bağlı Azeriler ile Sünni Türkmen ve Kaşkaylar yek vücut olurlar. Aynı siyasi çatı altında toplanırlar. İşte bu büyük mücadele sürerken umulmadık bir anda Hüsrev Han yakalanarak tutuklanır. İtham yine aynı şekilde “Türkiye ve Amerika hesabına casusluk yapmak, rejim aleyhtarı olmak”tır. Cezası gıyabındayken verilmiştir: İDAM..!

Hüsrev Han’ın idam edilmesini önlemek için başta Kaşkaylar olmak üzere Milliyetçi Müsavat Partisi ve diğer Türk boyları olağanüstü bir gayret gösterdiler. Fakat bütün bu girişimler neticesiz kaldı. Bunun üzerine Kaşkaylı savaşçılar ülke çapında yaygın suikast ve sabotaj eylemlerine başladılar. Ve hatta Hüsrev Han’ın idamından 6 saat önce Humeyni Meydanı’nda patlattıkları bombalarla 80 kişiyi öldürüp binlercesini de yaraladılar. Lakin, idamı önleyemediler. Şahadeti ile İran Türkleri yasa büründü.

Bu büyük Türk liderinin katline başta Türk Hükümeti olmak üzere bütün dünyanın sessiz kalması ibret vericidir. Ömrü, Türklüğe hizmet ve Türklük düşmanları ile mücadele etmekle geçen Hüsrev Han daha yaşarken efsaneleşmiş ulu bir Türk’tü. Şehit edildiğinde 62 yaşındaydı. Bayraktarlığını yaptığı Türk milli kurtuluş mücadelesi bıraktığı yerden sürdürülmekte olup Türk devleti kurulana kadar devam edecektir. Bu vesile ile Dr. Hüsrev Han Kaşkaylı’yı rahmetle anıyoruz.

Ruhu şad, mekanı cennet olsun

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol